30 Ekim 2011 Pazar

11.10.2011


Kampüs merkezi MTCC'nin ne kadar önemli bir yer olduğunu paylaşmıştık daha önce. Eğlence ve dinlence olanaklarının önemi büyük bunda.





Bugün masa tenisini denemeye karar veriyoruz. Aslında ben oynamaya karar veriyorum, Rüveyda da öğrenmeye.







Başlangıç için oldukça başarılı aslında. Babasının izinde sanırım.

 Ama hocası olarak kendime pay biçmeyi tercih ediyorum.

10.10.2011


09.10.2011


Evsahibimiz, ağabeyimiz Fatih Türkmenoğlu, A.B.D.den ayrılmadan önce bir kez daha kendi evinde konuğumuz oluyor.









Şikago'nun en güzel zamanı olsa gerek. Yeşil ve sarı yapraklar, ılık hava...









Daha önce beraber fazla zaman geçirme şansımız olmamıştı. Kendisiyle konuşup tartışacak, ondan öğrenecek o kadar çok şey var ki.






Arada onu küçük organizasyonumuza dahil ediyoruz. Öğrenci kardeşimiz Sezgin Mutlu'nun doğumgününü kutluyoruz bu sefer.





Evinden binlerce kilometre uzakta ev yapımı doğumgünü pastası kesiyor doğumgünü çocuğu.







 Bize de onun mutluluğunu paylaşmak kalıyor tabii.













08.10.2011


Bugün Türk Amerikan Kültür Derneği (Turkish American Cultural Alliance) TACA'nın bir başka etkinliğine katılmak üzere düşüyoruz yollara. Şehrin öbür ucuna gidişimiz, düzenli işleyen metro sayesinde hiç zor olmuyor.

Genç ve eğitim düzeyi yüksek bir grupla karşılaşıyoruz. Mühendisler, işletmeciler, öğretim üyeleri, yüksek lisans ve doktora öğrencileri...

Seviye böyle olunca konuşulan, tartışılan konular da ciddi oluyor tabii. Havadan sudan muhabbetler çabucak geride bırakılıyor.

Paylaşımdan zevk alan bizim gibiler için keyfine doyulmayacak bir ortam oluyor tabii ki. Güzel arkadaşlıklar gelişeceğini hissediyoruz bu toplantıdan.

07.10.2011


Amerikan İnşaat Yönetimi Derneği'nin (Construction Management Association of America) IIT'deki öğrenci kolu yine bir şantiye gezisiyle sahnede. Bu özel gezi için çok erken bir saatte buluşuyoruz. Bu fotoğraf çekildiğinde güneşin doğmasına epeyce zaman var.

Eyalet sınırındaki yağmur suyu toplama havuzunun sınırını oluşturacak bir barajı inceliyoruz. Baraj kütlesi ve konumu sebebiyle özel bir betonla inşa ediliyor: Silindirle Sıkıştırılan Beton (Roller Compacted Concrete). Girişteki ön bilgilendirmeyle başlıyoruz.

Sonra güvenlik ekipmanlarımızı kuşanıp inşaata yöneliyoruz. Baraj, kireçtaşı ocağının açık kısmını kapatarak büyük kısmı doğal olan havuz sınırlarını tamamlayacak.

Betonun özelliği dolayısıyla üretim 24 saat kesintisiz sürüyor. Bu yüzden yoğun ve yorucu bir çalışma söz konusu.

Dev kamyonların havuzun içinde kapladıkları yer, ölçek kavramını bir kez daha hatırlatıyor bize. 

Bu teknikle üretilen bir yapıyı incelemek çok önemli bir tecrübe. Çok az inşaatçı böyle özel teknikleri uygulama sırasında görme ve öğrenme şansına sahip olabiliyor.

Ve dev barajın kapattığı açıklık toplam havuz çeperinin çok küçük bir kısmı.

Gezimiz, şantiye ofisindeki bilgilendirme sunumuyla sona eriyor. Sayısal bilgileri burada alıyoruz, barajın üstlendiği görevi burada öğreniyoruz: Şikago bölgesinin yağmur sularını, göle yollanmadan önce arıtılmak üzere biriktirmek.

29 Ekim 2011 Cumartesi

06.10.2011


Yıllar sonra sıralara oturup ders dinlemek, not almak zor geliyordu önceleri. Ama ödevlerle boğuşmaya başlayınca dersi anlama kısmı o kadar da zor gelmiyor.

Ödev yaparken genç arkadaşları yanıma çekmek, onların enerjilerinden, dinamizmlerinden, arkadaşlıklarından faydalanmak işimi çok kolaylaştırıyor. Serdar Akın'a arkadaşlığı için teşekkürler.

05.10.2011


Amerikan İnşaat Yönetimi Derneği'nin (Construction Management Association of America) IIT'deki öğrenci kolu, şantiye gezilerinin yanında kampüs içinde de organizasyonlar yapıyor. Önce kendi tanıtımını yapıyor öğrenci kolu.


Sonra Şikago'nun önde gelen inşaat şirketlerinden davetli olarak gelen konuklar, yaptıkları işler ve tecrübeleri ile ilgili bilgi aktarıyorlar.

Derneğin kurucularından olan hocamız David Arditi, her türlü etkinliğe büyük katkı sağlıyor.

Etkinliklerde mesleki anlamda paylaşımlar gerçekleştiği gibi güzel arkadaşlıklar da gelişiyor. Mimar Lawrence Dorn ile arkadaşlığımız da böyle gelişiyor.

04.10.2011


Bugün evsahibimiz Fatih Türkmenoğlu'nu kendi evinde ağırlama fırsatı yakalıyoruz. Evsahibi dememiz yanlış anlaşılmasın, aslında destekçimiz, arkadaşımız, ağabeyimiz.




Ama kendisini karşılarken Şikago'nun pek karşılaşmadığımız bir yüzünü tanıyoruz: Trafik. Bunu da öğrenmemiz lazım.


Ilık bir sonbahar öğleden sonrasında sakin göl kenarında vakit geçirmek, kafa dinlemek gibisi yok. Onu önce orada ağırlıyoruz.

Bir yandan da şehir merkezini uzaktan izlemenin keyfini çıkarıyoruz. Bazı aşklar uzaktan güzel. Şehrin kalabalığı, gürültüsü, eksoz dumanı bu karelerde yer bulamıyor kendine.

Ve aslında çok az tanıdığımız Fatih Türkmenoğlu'nun çok önemli bir özelliğini fark ediyoruz. Yüzü hep gülüyor. Hep gülümseyen birine karşı yapabileceğiniz fazla bir şey yok. Sizin de yüzünüze yayılıyor gülümseme.

03.10.2011


Atalarımız demiş ya "İşleyen demir ışıldar" diye, kanıt gözümüzün önünde aslında.

Haftanın en az iki günü, öğrencilerine "İyi geceler" diye veda edecek kadar geç vakitlere değin ders veren hocamız, David Arditi.

Yorulmak ne kelime, bizim montlarla ürperdiğimiz havalarda ince bir kazakla çıkıyor dışarıya.

Çalıştıkça gençleşiyor insan.

02.10.2011

Biz hiçbir şeyi tek yönüyle algılamayı sevmiyoruz. Hayatımızda algıladığımız boyutlar, kişisel zenginliğimizi artırıyor.



Yemek de böyle bizim için. Sadece doymak için yemiyoruz yemeği. Hatta damak zevkimizi tatmin etmeyi bile aştık sayılabilir. Yapmak da zevk bizim için.





Hani Rahibe Teresa demiş ya "Cennete giden yol, cennetin kendisidir" diye. Biz de yolculuklardan zevk alıyoruz. Sadece varmaktan değil.

Bu kare de ilk ıspanaklı böreğe giden yol.

Bu arada Rüveyda'nın yemekleri için söylediği bir söz var ki her seferinde yüzümde tebessüm oluşturur: "İçine sevgimi kattım".

01.10.2011


Bugün dünyaca ünlü Şikago Senfoni Orkestrası'nı izlemek üzere toplanıyoruz. Organizasyon IITTURK'ün.


 




IITTURK deyince amaç paylaşmak. Yani birşeyi yapmak değil, beraber yapmak. Biz de biraz erken buluşup yemek yiyoruz, sohbet ediyoruz.


 


Sonra konser salonunun yolunu tutuyoruz. Böyle bir performansa şahit olacağımız için pek heyecanlıyız.





 



Mimarız diye hep öne çıkarıyoruz zannedilmesin mimariyi. Mekanın kendisinin de işlevi kadar önemli olabileceğinden bahsetmiştik daha önce. Konser salonu da böyle bir mekan.





 


O etkileyici holden geçip salondaki yerimizi alıyoruz arkadaşlarla beraber.


 



 Heyecanımız kadar keyfimiz de okunuyor yüzümüzden.











Önce orkestra yerini alıyor doğal olarak. Hazırlıklarını tamamlıyorlar.

Sonra, yakın zamanda sahnede geçirdiği kazadan sonra herkesin kendisinden ümidi kesmesine rağmen, küllerinden doğan büyük usta, maestro Ricardo Muti yerini alıyor. Yerini almak ne kelime, kendinden geçiyor. Bize de keyifle tadını çıkarmak kalıyor.

28 Ekim 2011 Cuma

30.09.2011


Değişken hava şehir merkezinde yakalıyor bu sefer bizi. İstanbul'da böyle ani sağanaklar, evleri su basmasına, araçların köprü altlarında mahsur kalmasına, insanların sele kapılmasına sebep oluyordu. Burada ise bizi ve bizim gibi hazırlıksız yakalananları sırılsıklam ıslatıp geçiyor.

Sonra, birkaç dakika içinde mavi gök yüzünü gösteriyor bulutların arasından.

Birkaç gündür bahane olarak kullanıp insanlarla biraraya gelmemizi sağlayan Rüveyda'nın doğumgününü layıkıyla kutlayabilmek için hep aklımızda olan bir mekana gidiyoruz. Şikago'nun Sears'dan sonraki en yüksek kulesi olan John Hankock Center'ın 96. katındaki Signature Room.

Ufak bir pasta ile yapıyoruz kutlamamızı. Ve manzaranın keyfini çıkarıyoruz.

Yüksekliği tam olarak algılayabilmek için hemen aşağıya bakmak gerekli.

Ama şehrin geneline bakmak ayrı bir güzel. Her yer ışıl ışıl.

Yüksek bir kuleden diğer yüksek kulelere bakmak çok güzel. Üstelik bulutların oluşturduğu fon, manzaraya ayrı bir tat katıyor.






Yağmurlu havadan göl de nasibini almış. Kıyıyı döven dalgaları bu yükseklikten izlemek inanılmaz bir keyif.