21 Kasım 2011 Pazartesi

08.11.2011


Baltimore'daki son günümüzde dostumuz Toygun'un çalıştığı mimarlık şirketini ziyaret ediyoruz. Hord Coplan Macht Baltimore'un en büyük mimarlık şirketi. A.B.D.de üst sıralara oynuyor.

Baltimore'a veda ederken limanda biraz vakit geçiriyoruz. Sabah güneşinin tadını çıkarıyoruz.

Rötarlı ve sıkıntılı uçuştan sonra güneşli ve sıcak Baltimore'dan soğuk ve yağmurlu Şikago'ya iniyoruz. Şoka giriyoruz tabii.

Hemen eve geçip Türkiye'ye dönmeden önce son kez sevgili dostlarımız Türkmenoğlu Ailesi ile biraz vakit geçiriyoruz. Onları mutlu yolcu etmek bizi de mutlu ediyor ama onlardan ayrılıyor olduğumuz için üzülüyoruz.




Onlara ne kadar çok alıştığımızı, prenseslerin cıvıltılarının ne kadar güzel olduğunu, onlar gidince anlıyoruz. Evdeki boşalmışlık hissine alışmamız zaman alıyor.

07.11.2011


Bugünü Washington'ı gezmeye ayırıyoruz. Sabah ilk trenle Baltimore'dan yola çıkıyoruz. Şehirde ilk durağımız kongre binası.











Kongre kütüphanesi (Library of Congress) mimarisiyle büyülüyor bizi.











Ünlü National Mall'un etrafı müzelerle çevrili. Ama vaktimiz kısıtlı. Rotayı Ulusal Sanat Galerisi'ne (National Gallery of Art) çeviriyoruz.

Önce yeni yapılan modern mimariye sahip doğu kanadını geziyoruz.

Sonra klasik mimari çizgilere sahip batı kanadını geziyoruz. Bu kadar çok sayıda bu kadar değerli sanat eseri ile bu kadar az vakit harcamak zorunda olmamız çok acı.

Ama ikimizin de merakı olan havacılığın kalbi Havacılık ve Uzay Müzesi'ni (Air and Space Museum) es geçemiyoruz.

Washington'a gelip Beyaz Sarayı görmemek olur mu? Başkanı uzaktan selamlıyoruz, selamımızı alıp almadığını bilmeden.

2. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybeden 400 binden fazla Amerikan askeri için yapılan anıt, duygulandırıyor bizi.

Sonra akşam karanlığında tasarımları ve anlamları kadar aydınlatmaları da güzel olan Martin Luther King Jr., Franklin Roosevelt ve Thomas Jefferson anıtlarını ziyaret ediyoruz.

Gün geç bitiyor bizim için ve şaşırmadığımız bir durumla karşılaşıyoruz: Hedeflediğimiz treni kaçırıyoruz.

06.11.2011


Sevgili dostlarımız Tuba ve Torgun Mar, kendi işlerini halletmek üzere bizden ayrılırken Washington'da gezebileceğimiz yerlerle ilgili tavsiyede bulunuyorlar. Onlarla tekrar buluşacağımız için turu fazla büyütmemeye karar veriyoruz.

Ünlü National Mall'a ucundan değip Abraham Lincoln'un mozolesini ziyaret ediyoruz.

Bu ülke için olduğu kadar dünya tarihi için de çok önemli bir şahsiyet.

Dostlarımızın tavsiyesine uyup Georgetown'a yönelmişken şehrin içinde neredeyse saklanmış gibi duran Chesapeake Ohio Canal National Historic Park'a rastlıyoruz.

Ulusal park olduğu için tüm güzelliğiyle korunmuş dar bir kanal.








Ardından Washington'un en güzel semtlerinden biri olan Georgetown'ı geziyoruz.







Dostlarımızla buluştuktan sonra yeni bir denemeye yelken açıyoruz: Meksika mutfağı.






Ünlü Cheesecake Factory'e yaptığımız ziyaret ise cila niteliği taşıyor bunun üstüne. Öğrenme, eğlenme ve lezzetle geçen bir günü daha geride bırakıyoruz.

05.11.2011


Sabah ilk otobüsle Philadelphia'yı görmek üzere düşüyoruz yollara. Amerika'nın bağımsızlık bildirgesinin hazırlandığı ve imzalanarak ilan edildiği mekanı ve müzelerini geziyoruz önce. Burası ülke tarihi açısından en önemli sırada.




Kuru kuruya müze gezisi haricinde ziyaretçilerin kontrollü gruplar halinde içeri alınıp bir yetkili tarafından tarihle ilgili bilgilendirilmesi bizi çok etkiliyor.


Sonra ünlü heykeltraş Rodin'in müzesini ziyaret ediyoruz. Heykelleri hayranlıkla izlerken kendimizi memleketimizde hissetmemizi sağlayacak en ünlü heykelini saygıyla selamlıyoruz.

Philadelphia Sanat Müzesi'ne (Philadelphia Museum of Art) yöneldiğimizde ise ilginç bir olayla karşılaşıyoruz. Uzun bir mesafeyi koşarak geldikleri belli olan kalabalık bir grup, kolkola girip ünlü Rocky merdivenini tırmanıyor.

Biz ise önce heykelini ziyaret ediyoruz Rocky'nin.

Sonra her turistin yaptığı gibi kendi çapımızda seremoniyi gerçekleştiriyoruz.

Bir filmin dünya çapında yarattığı etki inanılmaz.

Bu noktadan şehrin görüntüsü ise çok keyif verici.

Sonra gökdelenlerin arasına yöneliyoruz. Şikago veya New York'a kıyasla bir avuç denebilir ama hayranlıkla izlemeye yeter.

Akşam Baltimore'da üniversiteden sınıf arkadaşımız, dostumuz Toygun Mar ve sevgili eşi Tuba ile buluşuyoruz. Güzel evlerinde kusursuz ağırlıyorlar bizi.

04.11.2011


Yine bir hem ziyaret hem ziyaret turu için yollardayız. Baltimore'un görece küçük ama güzel havalimanında iniyoruz uçaktan.

Baltimore'da turistik olarak görülebilecek en önemli şeylerden biri liman ve tarihi gemiler.

Amerika'nın bağımsızlığı sırasında İngilizler ile savaşırken limanı koruyan topçu bataryasının bulunduğu tepeden mekanın tümünü algılayabiliyoruz.

Ama tarihi gemileri yakından incelemenin keyfi başka.

Akşama doğru buluştuğumuz arkadaşımız Onat Yılmaz ile beraber Amerika'nın en büyüğü olan akvaryumu ziyaret ediyoruz. Şanslıyız, yunus gösterisine denk geliyoruz. Fevkalade keyifli. Ayrıca gösteri sırasında sürekli çevre sorunları ve denizlere etkileri ile ilgili bilgi aktarılıyor.

Amerika'nın en büyüğü olan bu akvaryumda neredeyse her türlü deniz canlısından örnek görmek mümkün. Biz akvaryumun mimarisinden de etkileniyoruz.

Ayrıca sevgili arkadaşımızla gezmek apayrı bir keyif.

Günü Onat'ın evinde yemek ve sıcak sohbetle noktalıyoruz.

03.11.2011


Yüksek Yapılar ve Kentsel Yaşam Alanları Konseyi'nin (Council of Tall Buildings and Urban Habitat) düzenlediği Yüksek Yapılar Sempozyumu için IIT'nin en büyük konferans salonundayız bugün.

Açılış konuşmasından sonra Yaşamboyu Başarı Ödülü'nü alan Adrian Smith sahne alıyor.

Dünya çapında yaptıkları yüksek yapılardan ve izledikleri yaklaşımlardan bahsediyor.

Sonra ünlü "yıldız mimar" Frank Gehry'nin yaptığı Eight Spruce, New York binasını tanıtmak üzere proje yöneticisi John Bowers alıyor sözü.

Klasik sıradışı Gehry yaklaşımını yansıtan binada karşılaştıkları sıkıntıları anlatıyor. Biz ise binayı yakın zamanda kendi gözlerimizle görmüş olmanın keyfini yaşıyoruz o anda.

Chris Wilkinson, Guangzhou Uluslararası Finans Merkezi'nin mimari projesini hazırlayıp Arup ile beraber inşaatını yönetirken nasıl bir yaklaşım izlediklerini, sorunlara nasıl çözümler ürettiklerini anlatıyor.







Ünlü mimar Norman Foster'ın Dubai'deki The Index binasını anlatan Union Properties temsilcisi Toby Blunt, yatırımcı yaklaşımını ve bu yönde üretilen çözümleri açıklıyor.


Son olarak sahne alan şeref konuğu, Tokyo Institute of Technology'den Prof. Dr. Akira Wada, mevcut yapılarda depreme karşı alınabilecek önlemlerle ilgili önemli çalışmalarını tanıtıyor, Yaşamboyu Başarı Ödülü'nü kabul ediyor.

20 Kasım 2011 Pazar

02.11.2011


Küçük otel odamızdaki yoğun çalışmamıza, güzel havayı bahane ederek kısa bir ara veriyoruz.

Ilık havada yapraklarla kaplı sakin sokakları dolaşıp birbirinden güzel evleri inceliyoruz.

Sonra Şikago'ya gelişimizden beri aklımızda olan ama erteleyegeldiğimiz bir şeye yöneliyoruz: Ünlü mimar Frank Lloyd Wright'ın evi ve stüdyosunu ziyaret etmek.

Evin her köşesi özel bir çözüm, bugün bile hayranlıkla incelenebilecek yeni bir yaklaşım.

Mobilyaları duvarlarla bütünleşik yaparak mekan olabildiğince geniş tutmuş, bütünsellik sağlamış örneğin.

Ya da sandalyelerin sırtlıklarını yüksek tutarak mekan içinde mekan oluşturmuş, ilgiyi yemek masasına yoğunlaştırmış.

Çalışma mekanı, stüdyosu ise, günümüzdeki ofis tasarımlarına rağmen hala hayranlık uyandıracak sadelik ve güzellikte.

Özetle, her köşesiyle yaşamın keyfinin çıkarılacağı, güzel zaman harcanacak kendi mekanını yaratmış büyük usta.








Tekrar ziyaret edebiliriz düşüncesiyle ayrılıyoruz ünlü mimarın mekanından.